Hoşgeldin, Ziyaretçi
Sitemizden yararlanabilmek için Kayıt olmalısınız.

Kullanıcı Adınız:
  

Şifreniz:
  





Forumda Ara

(Gelişmiş Arama)

Forum İstatistikleri
» Toplam Üyeler: 468
» Son Üye: ChristyPerkins
» Toplam Konular: 3,957
» Toplam Yorumlar: 6,981

Detaylı İstatistikler

Son Yorumlar
MyPrimus Tema vBulletin 4...
Forum: MyBB Temalar
Son Yorum: rico
06-19-2017, 10:51 AM
» Yorumlar: 5
» Okunma: 2,248
20 Adet FLAT & MM Arkapla...
Forum: Wallpaper - Arkaplan
Son Yorum: Juysti
09-13-2016, 10:45 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 647
PSD Nedir , Ne Anlama Gel...
Forum: Grafik Tasarım Dersleri
Son Yorum: Juysti
09-13-2016, 10:19 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 649
Canonical Etiketi Kullanı...
Forum: Yönetim Paneliyle İlgili Yardımlar
Son Yorum: Corleone
08-19-2015, 01:29 AM
» Yorumlar: 2
» Okunma: 1,391
Adobe Photoshop CC 14.0 T...
Forum: Grafik Tasarım Araçları - Programları
Son Yorum: #Ninjass
07-18-2015, 09:09 AM
» Yorumlar: 11
» Okunma: 3,124
Forumunuza CTRL+C Yasağı
Forum: HTML Kodları
Son Yorum: AperioN
07-13-2015, 05:44 PM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 652
Sizce Nasıl Gidiyor {Yeni...
Forum: Mybb Temalar
Son Yorum: Enes Bayraktar
07-13-2015, 12:21 PM
» Yorumlar: 9
» Okunma: 2,480
Forum Kate Theme v1.00 Sa...
Forum: Mybb Temalar
Son Yorum: DeathAngeL
07-11-2015, 12:06 PM
» Yorumlar: 8
» Okunma: 2,008
Rus Yandex İstanbul'a tek...
Forum: Bilgisayar Makaleleri
Son Yorum: #Ninjass
07-11-2015, 12:41 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 672
#Ninjass Wallpaper Pack
Forum: Wallpaper - Arkaplan
Son Yorum: #Ninjass
07-11-2015, 12:29 AM
» Yorumlar: 0
» Okunma: 427

 
  Aziz Yıldırım
Yazar: #Ninjass - 06-27-2015, 12:41 AM - Forum: Biyografiler - Yorum Yok

azizyildirim.jpg
Doğum tarihi : 02.Kasım.1952

Aziz Yıldırım kaç yaşında : 63
Kilo & Boy :
Burcu : Akrep
Meslek : Yöneticiİş Adamı
Aziz Yıldırım doğum yeri : Diyarbakır, Ergani

Aziz Yıldırım1952 doğumlu Diyarbakir’lı iş adamı ve yönetici. 1998’den beri Fenerbahçe Spor Külübü'
nün [b]52. Başkanı olan Yıldırım, İlk kez 14-15 Şubat 1998'de seçilerek başkanlık görevine geldi. Aradan geçen yaklaşık 16 yıllık sürede aday olduğu 11. kongrede de koltuğu bırakmadı. 3 kasım 2013 tarihinde yapılan Fenerbahçe Kulübü'nün olağanüstü genel kurulunda 11. kez başkan seçilen Aziz Yıldırım, görev süresinin ilk yılında, kulüp tarihinde en uzun süre başkanlık görevini yürüten isim olacak. 
[/b]

Aziz Yıldırım,2 Kasım 1952’de Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde dünyaya geldi.. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimini Düzce'de yapmıştır. Düzce'de amatör futbol (Hamidiyespor Kulübünde) oynamıştır. Acar Yıldırım adında bir kardeşi vardır. Ankara Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi’ne giren Yıldırım, buradan inşaat mühendisi olarak mezun oldu.

NATO Altyapı ihalelerine de katılan Maktaş Mühendislik firmasının sahibi olan Aziz Yıldırım, 1990-1992 yılları boyunca Fenerbahçe Spor Kulübü'nün Metin Aşık başkanlığındaki yönetimde görev aldı. 1991-1992 sezonunda ise Futbol Şubesi sorumluluğunu üstlenen Yıldırım, yıldız futbolcu
Tanju Çolak ’ın Galatasaray takımından Fenerbahçe'ye transferini gerçekleştirdi.
15 Şubat 1998 tarihinde yapılan Fenerbahçe Genel Kurultayı’nda başkanlık için aday olan Yıldırım, rakibi Vefa Küçük'ü 1 oyla geçerek seçimi kazandı. Yıldırım, 469 oy alarak, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 52. Başkanı oldu.

Aynı yıl 14 Haziran’da yapılan seçimde 655 oy alan Yıldırım, 1 Temmuz 2001’de verilen oyların 1069’unu topladı. Fenerbahce Şükrü Saracoğlu Stadının 52.000 kapasiteye ulaşmasında en çok katkıyı sağlayan kişi olan Yıldırım, Fenerbahçe’nin bir marka haline gelmesinde büyük katkılar sağladı.

20 Şubat 2000'deki başkanlık seçiminde 2 bin 657 oy, 3 Mart 2002'de yapılan seçimde ise 2 bin 175 oy alarak Fenerbahçe’deki görevini sürdürmeye devam eden Yıldırım, Türkiye çapında 45 şubesi bulunan Fenerium Mağazalarını açtı.


2.500 Fenerbahçe kartı satıldı ve 100. Kuruluş Yıldönümü nedeniyle yıl sonuna kadar bu satış rakamının 100.000’e ulaşması hedefleniyor. Bu kartların satışından beklenen ortalama gelir ise yaklaşık 20 milyon dolar.

5 Mart 2006’da yapılan Fenerbahçe Kulübü Olağan Genel Kurulu'nda tek aday olan Aziz Yıldırım, 3 bin 676 oyla 7. kez başkanlığa seçildi. Yıldırım'ın yeni yönetim kurulu ise 3 bin 665 oy aldı. Değişen tüzük gereği, 2009 yılının Mayıs ayına kadar görevde kalacak olan Aziz Yıldırım sonuçların açıklanmasının ardından şöyle konuştu:


Bize verilen bu oylardan güç alarak Fenerbahçe için en iyisini yapmaya çalışacağız. Fenerbahçe'nin isteklerini biliyoruz. Ben ve arkadaşlarımız idrak ediyoruz. Yapacağımız çalışmalarla 3 yıl sonra inşallah Fenerbahçe'yi dünya devlerinden birisi yapacağız.

Aziz Yıldırım, 7 Mart 2004 tarihinde yapılan bir önceki seçimlerde aldığı 3 bin 555 oyu geçerek, 3 bin 676 oyla bugüne kadarki en fazla oyunu almış oldu.


enerbahçe Başkanı olarak 8 yıldır görev yapan Yıldırım, yeniden başkanlık görevine seçilmesiyle, 16,5 yıl ile şimdiye kadar en uzun süre başkanlık görevinde kalan Şükrü Saraçoglun'un ardından, üst üste en uzun süre görev yapan 2. başkan olacak.
ynız amanda Yıldırım’ın başkanlığı sırasında Fenerbahçe takımı birçok teknik direktör ile çalıştı. Bunlar: Otto Bariç, Joachim Löw, Rıdvan Dilmen Zdenek Zeman, Turhan Sofuoğlu,Mustafa Denizli,Werner Lorant,Oguz Çetin Tamer Güney, Christoph Daum ve son olarak Temmuz 2006’dan beri Brezilya’lı teknik adam Zico Aragones ve Aykut Kocaman'dır.

Aziz Yıldırım şike davası kapsamında 3 Temmuz 2011'de "Ekonomik çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" ve "Şike yapmak" iddiasıyla gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Yaklaşık 1 yıl Metris Cezaevinde tutuklu kaldı. Şike davasında 23. duruşma sonunda hüküm giymesine rağmen tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak 2 Temmuz 2012 tarihinde tahliye edildi.

Mahkeme, Aziz Yıldırım hakkında "Spor kulüplerinde ve federasyonlarda görev yapmaktan yasaklama" ve "Stadyumlara giriş yasağı" kararları verdi. Eğer bu kararlar Yargıtay tarafından onanıp kesinleşirse, Aziz Yıldırım'ın Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığı tüzük gereği düşecektir. Ancak Yargıtay henüz bir karar vermediğinden ve de Aziz Yıldırım TFF tarafından yapılan sportif yargılamada aklandığından dolayı şu anda hala Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığına devam etmektedir.

Aziz Yıldırım aralıksız 15 yıldır görev yapıyor. Sarı-lacivertli futbol takımı, Yıldırım döneminde 5 kez Süper Lig şampiyonluğu, 1 kez Türkiye Kupası şampiyonluğu, 2 kez de TFF Süper Kupa şampiyonluğu yaşadı. Şampiyonlar Ligi’nde 1 kez çeyrek finale yükselme başarısı gösteren Fenerbahçe, 2013 yılında aynı başarıyı Avrupa Ligi’nde tekrarladı. Yıldırım, 15 yıllık süreçte 7 olağan, 3 kez de olağanüstü kongre yaşarken, 10 kez başkanlığa getirildi.

İlk kez 14-15 Şubat 1998'de seçilerek başkanlık görevine gelen Yıldırım, aradan geçen yaklaşık 16 yıllık sürede aday olduğu 11. kongrede de koltuğu bırakmadı. 3 kasım 2013 tarihinde yapılan Fenerbahçe Kulübü'nün olağanüstü genel kurulunda 11. kez başkan seçilen Aziz Yıldırım, görev süresinin ilk yılında, kulüp tarihinde en uzun süre başkanlık görevini yürüten isim olacak.

Aziz Yıldırım, 7 Nisan 2010 tarihinde 30 yıllık eşi Yıldız Yıldırım'dan boşanmıştır. 2 kız çocuğu vardır. Daha sonra 12 Mayıs 2011 tarihinde Gonca Çelikkıran (d.1972) ile evlenmiştir. 23.09.2013 tarihinde Yaz ismini verdikleri bir kızı olmuştur.

31 Mayıs 2015 tarihinde Fenerbahçe Kulübü'nün seçimli olağan genel kurul toplantısında Aziz Yıldırım yeniden başkanlığa seçildi.



Bu konuyu yazdır

  vBulletin, Kurulumu Resimli Anlatım
Yazar: #Ninjass - 06-27-2015, 12:33 AM - Forum: vBulletin - Yorum Yok

vBulletin, kurulumuna dair bir başlık göremedim bu kategori altında onun için açmak istedim bilmeyenler için faydalı olacağına eminim her neyse, kurulum için öncelikle vBulletin, dosyalarını indiriniz ve maddeleri takip ediniz;

1.) indirmiş olduğunuz vBulletin, dosyalarını public_html veya, www klasörüne atıyorsunuz;

2.) includes isimli klasörümüze giriş yapıyoruz;

3.) config.php.new klasörümüzü config.php olarak adlandırıyoruz;

4.) config.php olarak adlandırdığımız dosya içerisinde düzenleme yapacağımız yerler şu şekildedir;

PHP Kod:
[align=center]//    ****** DATABASE NAME ******[/align]
[align=center]   //    This is the name of the database where your vBulletin will be located.[/align]
[align=center]   //    This must be created by your webhost.[/align]
[align=center]$config['Database']['dbname'] = 'DB ADI';[/align


PHP Kod:
[align=center]//    ****** MASTER DATABASE USERNAME & PASSWORD ******[/align]
[align=center]   //    This is the username and password you use to access MySQL.[/align]
[align=center]   //    These must be obtained through your webhost.[/align]
[align=center]$config['MasterServer']['username'] = 'DB Kullanıcı Adı';[/align]
[
align=center]$config['MasterServer']['password'] = 'DB şifresi';[/align


PHP Kod:
[align=center]//    ****** TECHNICAL EMAIL ADDRESS ******[/align]
[align=center]   //    If any database errors occur, they will be emailed to the address specified here.[/align]
[align=center]   //    Leave this blank to not send any emails when there is a database error.[/align]
[align=center]$config['Database']['technicalemail'] = 'Forum Kurucusunun Mail adresi';[/align

step9fa0.jpgstep9fa0.jpg
5.) config.php isimli dosya üzerinde işlemlerimiz bitmiştir ve, kayıt edip çıkıyoruz ve ardından kuruluma geçiyoruz örnek; www.site.com/install/install.php yazıp kurulum-a tam anlamıyla geçiş yapıyoruz ve bir çoğuna "next" diyoruz;






/* Kuruluma dair resimler */




step1gm7.jpg

step2pr0.jpg

step3xn8.jpg

step5cg0.jpg

step6xr1.jpg

step7ym9.jpg

step8ab8.jpg


step9fa0.jpgstep10nt6.jpg

step11pb9.jpg

step12jb1.jpg

step13ys9.jpg

İYİ FORUM KURMALAR

Bu konuyu yazdır

  Ram Belleği Görevi
Yazar: #Ninjass - 06-27-2015, 12:24 AM - Forum: Bilgisayar Makaleleri - Yorum Yok

RAM belleği Görevini ve Çalışma Şeklini Açıklama



RAM, hafıza bilgisayarın ana belleğidir. Bilgisayarda işlenecek bütün veriler RAM belleğe konur. Bilgisayar yalnızca anabellekteki verileri işler. Bununla ile çalıştırılacak bütün yazılım, erişilecek bütün dosya elbet depolama ortamından Ana belleğe kopyalanmalıdır.1 bilgisayardaki ana belleğin boyutu önemlidir. Çünkü ne kadar programın eşdeğer anda çalışabileceğini, ne kadar verinin hazır 1 şekilde erişilmeyi bekleyeceğini bu belleğin büyüklüğü belirler.



Bilgisayarlar çoğunlukla gereksinim duydukları verileri tutmak için epey ana hafıza kullandıkları sebebiyle, bilgisayar mühendisleri takas (swapping) adı verilen 1 teknik geliştirdiler. Bu teknikte bilgi parçaları gereksinim duyulduğunda ana belleğe alınırlar. Takas işlemi gereksinim duyulan bilgi için bellekte herhangi 1 mekan bulunmadığı vakit gerçekleşir. Verinin 1 bölümü hafızaya kopyalandığı vakit eşdeğer büyüklükteki 1 farklı kısım mekan açmak amacı birlikte bellekten çıkarılır.



Bugün birçok PC enaz 32 megabaytlık ana hafıza birlikte gelmektedir. Fazladan bellek chipleri ekleyerek anabellek rahatlıkla yükseltilebilir. Bilgisayarın ana belleği Dinamik RAM chiplerinden seçilir. Nedeni ise Dinamik RAMlerin diğer hafıza türlerine göre süratli olması ve de ucuz olmasıdır. RAM hafıza elektrik kesildiğinde içindeki bilgileri kaybetse de epey süratli oluşları onların bu iş için kullanımlarını rahat hale getirmiştir. şayet RAM hafıza kullanılmadan direkt depolama biriminden veri alınsa idi o vakit bilgisayar epey yavaşlayacaktı. Çünkü statik disk gibi depolama birimlerindeki verilere erişim süresi mili saniye (saniyenin binde biri), RAM belleklerde ise erişim süresi nano saniye birlikte (saniyenin milyarda biri)ölçülmektedir. Bu da RAM belleklerin statik disk gibi ortamlardan yaklaşık 1 milyon kat daha süratli olduğunu gösterir. Bu da RAM belleklerin ana hafıza bi şekilde kullanılmasındaki en kritik faktördür. Ana hafıza için kullanılan hafıza türü dinamik RAM denilmişti. Piyasada üretilmiş muhtelif dinamik RAM hafıza türleri bulunur. Bunların başlıcaları sırası birlikte EDORAM, SDRAM ve RDRAMdir.

Bu konuyu yazdır

  Orhan Gencebay
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 08:24 PM - Forum: Biyografiler - Yorum Yok

4 Ağustos 1944 tarihinde Samsun'da doğdu. Müziğe 6 yaşında Klasik Batı Müziği sanatçısı Emin Tarakçı'dan keman ve mandolin dersleri alarak başladı. 7 yaşında Türk Müziği ve bağlamaya başladı. 10 yaşında beste çalışmalarına başladı. 13 yaşında babasının teşvikiyle Türk Sanat Müziği ve tamburla tanıştı. Samsun'daki ve istanbul'daki halk evleri, müzik cemiyetleri ve müzik derneklerinde çalıştı. İstanbul Belediye Konservatuarı'na girdi ve icra heyetinde bulundu. 16 yaşından itibaren caz ve rock müziği ile ilgilendi. Batı nefesli sazlarından oluşan orkestralarda tenor saz çalarak görev yaptı. 20 ve 22 yaşlarında Ankara ve İstanbul Radyoevi TRT sınavlarına girdi. Sınavları, başarıyla kazandı. 1967 yılında istanbul Radyo Evi'nde bir süre çalıştı ve ayrıldı. 1968 yılında kendi sesiyle yorumladığı ilk 45'lik plağı çıkardı.
Bugün 1000'e yakın bestesi vardır.

400'e yakın bestesini, kendi sesiyle seslendirdi. 90'a yakın filmde müzik direktörlüğü yaptı. 36 sinema filminde başrol oynadı. Televizyon için diziler ve Show programları yaptı. Müzikte, Arabesk olarak adlandırılan akımın mimarlarından oldu. Bu konuda araştırmalar ve serbest çalışmalar yaptı. 1999 yılında Devlet Sanatçısı unvanı verildi. 



HABER

22 ünlü Orhan Baba için "Batsın Bu Dünya" dedi
4 Eylül 2012

Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan, Hande Yener, Kenan Doğulu, Mustafa Sandal, Nilüfer, Volkan Konak, Kutsi gibi birçok başarılı yorumcu, bu albümde bir araya geldi, Gencebay, "Batsın Bu Dünya"yı ise tam 22 ünlü birlikte seslendirdi.

41. sanat yılını kutlamaya hazırlanan Orhan Gencebay ile hayat arkadaşı Sevim Emre, Bodrum'daki evlerinin kapılarını geçtiğimiz günlerde Quality of Magazine'e açtı.

İkili, dergiye verdikleri röportajda hem yıllara meydan okuyan aşklarını anlattı, hem Türkiye'nin önde gelen yıldızlarının Gencebay için hazırladığı tribute albümü...

Altı yaşında keman ve mandolin dersleri alarak müziğe başlayan, Devlet Sanatçısı unvanlı Orhan Gencebay, 41. sanat yılını kutlamaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz ay Bodrum'da 60'ıncı yaşını kutlayan sanatçı, zamanın nasıl geçtiğini ise anlayamadığını söylüyor:
"41 yıl nasıl geçti, inanın hiç farkında değilim. Her şey göz açıp kapayıncaya kadar olup bitmiş gibi... Şükürler olsun, yaşadıklarımdan ve bulunduğum noktadan da hiçbir şikayetim yok. Binlerce kişinin 'Orhan Baba'sı oldum ve bana öyle hitap etmeleri çok hoşuma gitti. Çünkü çok samimi bir yaklaşım. O ismi ben koymadım, sevenlerim yakıştırdı. 'Baba' evin temel direğidir, sevip koruyanı, kol kanat gerenidir ya, dolayısıyla bu çok gurur verici bir şey benim için."

STARLARDAN USTAYA DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

Bu arada Poll Production tarafından hazırlanan Orhan Gencebay Tritube albümü de tamamlanmak üzere... Sezen Aksu, Tarkan, Ajda Pekkan, Hande Yener, Kenan Doğulu, Mustafa Sandal, Nilüfer, Volkan Konak, Kutsi gibi birçok başarılı yorumcu, bu albümde bir araya geldi, Gencebay eserleri yorumladı. Albümün çıkış şarkısı olacak "Batsın Bu Dünya"yı ise tam 22 ünlü birlikte seslendirdi.

Usta sanatçı, "Orhan Gencebay'la Bir Ömür" adını verdiği albümüyle ilgili şunları söylüyor: "Tribute albümde 30 ünlü isim; dostlarım, evlatlarım, kardeşlerim, benim 30 eserimi kendi tarzlarında yorumladı. Herkes okuyacağı şarkıyı kendisi seçti. Eserlerim arasında nasıl ki ayrım yapamıyorsam, bu arkadaşlarım arasında da ayrım yapmam mümkün değil. Kendilerine buradan bir kez daha teşekkür ediyorum. Berhudar olsunlar. Bana çok güzel bir duygu yaşattılar. Hatta bir anlamda doğum günü hediyesi oldu bu albüm... Bu duyarlılıklarından ötürü onur ve gurur duyuyorum."



HABER

'Orhan Gencebay ile Bir Ömür' albümü
28 Eylül 2012

Ajda Pekkan'dan Sezen Aksu'ya, Duman'dan Tarkan'a 32 sanatçının Orhan Gencebay'ın müzikteki 60. sanat yılını kutlamak için bir araya geldiği 'Orhan Gencebay ile Bir Ömür' albümüne büyük ilgi oldu. 

Orhan Gencebay'ın 60. sanat yılı nedeniyle hazırlanan 'Orhan Gencebay'la Bir Ömür' albümü 5 günde 250 bin adet sattı, bilinen tüm rekorları kırdı. Albüm, uzun zamandır durgunluk yaşayan müzik sektörünün yüzünü güldürdü. 

Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Nilüfer, Nükhet Duru, Tarkan, Yıldız Tilbe, Sibel Can, Duman, Volkan Konak gibi birbirinden farklı 32 sanatçı Orhan Gencebay'ın klasikleşen 33 şarkını söylemek için bir araya geldi.

Peki, Gencebay'ın müzikteki 60. sanat yılına özel hazırlanan bu tribute albümde sizin en sevdiğiniz şarkıcı/yorum hangisi oldu? 

CD 1 
1. Ajda Pekkan - Severek Ayrılalım 
2. Athena - Bir Araya Gelemeyiz 
3. Berkay - Dünya Dönüyor 
4. Candan Erçetin - Beni Böyle Sev 
5. Demet Akalın - Farkında mısın 
6. Deniz Seki - Benim Dünyam 
7. Duman - Gönül 
8. Ebru Gündeş - Dil Yarası 
9. Emel Sayın - Hayat Devam Ediyor 
10. Emre Aydın - Bir Teselli Ver 
11. Hande Yener - Kaderimin Oyunu 
12. İzel - Kabahat Seni Sevende 
13. Kutsi - Ben O Zaman Ölürüm 
14. Manga - Ya Evde Yoksan 
15. Mustafa Ceceli - Yarabbim 
16. Mustafa Sandal - Kır Gönlünün Zincirini 
17. Nilüfer - Dertler Benim Olsun 
18. Koro - Batsın Bu Dünya 

CD 2 
1. Nükhet Duru - Gitti de Gitti 
2. Özcan Deniz - Vazgeç Gönlüm
3. Rafet El Roman - Beni Biraz Anlasaydın 
4. Seksendört - Dokunma 
5. Serdar Ortaç - Hor Görme Garibi 
6. Sezen Aksu - Akşam Güneşi 
7. Sibel Can - Bilmesin O Felek 
8. Şevval Sam - Kahrolayım 
9. Tarkan - Hatasız Kul Olmaz 
10. Volkan Konak - Gurbet 
11. Yaşar - Yorgun Gözler 
12. Yıldız Tilbe - Aşkımı Sakla 
13. Yıldız Usmanova - Neyi Değiştirdik ki
14. Zara - Dilenci 
15. Zerrin Özer - Sev Dedi Gözlerim 
16. Koro - Batsın Bu Dünya




HABER

Gencebay'a onur gecesi!
19 Ekim 2012

Sanat hayatına 6 yaşında başlayan Türk müziğinin dev ismi Orhan Gencebay, 60. sanat yılını sanatçı dostlarının katıldığı geceyle kutladı.

İstanbul Kongre Merkezi'nde düzenlenen geceye davetliler, kırmızı halıdan geçerek giriş yaptı. Gece, Orhan Gencebay'ın sesinden Anadolu medeniyetlerinin kültürlere etkisinin anlatıldığı bir sunumla başladı. 

Çeşitli yörelerden halk danslarının sunulduğu gecede, Gencebay'ın hayat hikayesi de fotoğraflar eşliğinde anlatıldı. Gecede, Halit Kıvanç, Erkan Yolaç, Beyazıt Öztürk, Şafak Sezer, Ece Erken, Vatan Şaşmaz ve Saba Tümer sunucu olarak görev aldı. Erkan Yolaç, sunum yaptığı bölümde Orhan Gencebay'ı sahneye davet ederek, “Evet-Hayır” yarışması oynadı. Yolaç'ın soruları ve Gencebay'ın yanıtları davetlileri güldürdü ve yoğun alkış aldı.

ORHAN GENCEBAY'IN KONUŞMASI

Geceye eşi Sevim Emre ile birlikte katılan Orhan Gencebay, yaptığı konuşmada konuklarını “berhudar olunuz” diye selamladı.“Berhudar ol” deyimini dedesinden öğrendiğini anlatan Gencebay, “O kadar güzel ki, 'berhudar ol' demek. Allah'ın bütün güzellikleri senin üzerinde olsun, yaradan seninle olsun anlamında bir deyim. Bu deyimi çok seviyorum” dedi. 

Bu tür gecelerin genelde insanların vefatından sonra yapıldığını ifade eden Gencebay, “Ama böyle bir gece, sağlığımda bana kısmet oldu. Belki ilk oluyor onun için ayrı bir mutluluk duyuyorum, son derece duygulanıyorum. Berhudar olun demekten kendimi alamıyorum” ifadesini kullandı.

Tüm bestelerinde, sevgi, saygı, hoşgörü, birlikte olmak ve insanlığı anlatmaya çalıştığını, son albümünü de 32 dostunun katkısıyla yaptığını anlatan Gencebay, “Onlara müteşekkirim. Bu albümü yaparak bana onur ve gurur verdiler. Türkiye'de ve dünyada ilk defa yapılmış. Bu albümün isim annesi Sevim Hanım'dır. 'Orhan Gencebay ile Bir Ömür' dedi. Teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

"ALBÜM 7 SENENİN REKORUNU KIRDI"

Geceyi düzenleyen Poll Production Yönetim Kurulu Başkanı Polat Yağcı da Orhan Gencebay'ın yaşayan bir efsane olduğunu, hayattayken bir şeyler yapmak için yola çıktıklarını ve bu geceyi düzenlediklerini anlattı.

Albümün önemli bir başarı grafiği çizdiğini, Unkapanı'nı hareketlendirdiğini belirten Yağcı, “Albüm 20 günde 600 bin satarak, 7 senenin rekorunu kırdı” dedi.

Bu gecenin albümün lansman gecesi olmadığını, Orhan Gencebay'ın onur ve gurur gecesi olduğunu vurgulayan Yağcı, “Albümdeki bütün sanatçılar sahneye çıkacak gibi bir baskı yapılmadı. Sadece 60 yılını müziğe veren çok önemli bir müzik adamının onur ve gurur gecesini yaptık. Bu bir vefa gecesiydi. Sahneye çıkan sanatçılar kadar çıkmayanlara da teşekkür ediyoruz” şeklinde konuştu.

Yağcı, gecenin masraflarının yüzde 20'sinin sponsorlardan, gerisinin de kendisi ile Orhan Gencebay tarafından karşılandığını bildirdi.

3700 DAVETLİ AYAKTA ALKIŞLADI

Gecede, Orhan Gencebay'ın, 32 sanatçının eserlerini seslendirmesiyle çıkardığı “Orhan Gencebay'la Bir Ömür” albümünde yer alan şarkılar söylendi.

Gecede, Berkay “Dünya Dönüyor”, Demet Akalın “Farkında mısın”, Deniz Seki “Benim Dünyam”, Duman “Gönül”, Emel Sayın “Hayat Devam Ediyor”, Hande Yener “Kaderimin Oyunu”, İzel “Kabahat Seni Sevende”, Kutsi “Ben O Zaman Ölürüm”, Manga “Ya Evde Yoksan”, Mustafa Ceceli “Yarabbim”, Nükhet Duru “Gitti de Gitti”, Özcan Deniz “Vazgeç Gönlüm”, Seksendört “Dokunma”, Sezen Aksu “Akşam Güneşi”, Volkan Konak “Gurbet”, Yıldız Tilbe “Aşkımı Sakla”, Yıldız Usmanova “Neyi Değiştirdik ki”, Zara “Dilenci” ve Zerrin Özer “Sev Dedi Gözlerim” adlı şarkıları seslendirdi.

Gecenin sonunda dev ekranlara Atatürk ile geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden tiyatro sanatçısı Erol Günaydın'ın fotoğrafları yansıtıldı. Bu sırada ekranda yer alan Atatürk'ün “Efendiler... Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat sanatçı olamazsınız” sözleri ayakta alkışlandı.

Geceye, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik, İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ile sanatçıların da aralarında bulunduğu 3700 davetli katıldı.




HABER

Orhan Gencebay: Turan Yazgan üstadımızı kaybettik
25 Kasım 2012 

Turan Yazgan'ın cenaze namazı Fatih Camii'nde kılındı. İkindi namazını müteakiben kılanan cenaze namazına Yazgan ailesinin yanı sıra TBMM Başkanı Cemil Çiçek, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, Gümrük ve Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, eski siyasetçilerden Hasan Celal Güzel, Lütfullah Kayalar, sanatçı Orhan Gencebay ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Yazgan'ın fikirlerinden her zaman istifade ettiğini dile getiren sanatçı Orhan Gencebay da, "Üstadımızı, büyük bir insanı kaybettik. Ülkemize ve dünyamıza çok emeği geçmiştir. Allah gani gani razı olsun, rahmet eylesin. Bütün görüşlerini takip ettiğim, yazılarını okuduğum, her zaman saygı duyduğum, insan yönü son derece güçlü olan, herkesin çok evdiği ve güzel değerleri misyon etmiş bir insandı. Tanışıklığımız vardı. Son zamanlarda göremediğim için üzgünüm. Onun fikirlerinden her zaman istifade ettik ve ediyoruz" ifadelerini kulandı.




HABER

Arabesk söyleşileri
Zaman 27 Ocak 2013

Müzikoloji Platformu’nun düzenlediği ‘Arabesk bitti mi?’ konulu panelde ortaya çıkan sonuç, arabeskçileri sevindirecek gibi. ‘Arabesk Sonrası’ başlıklı söyleşide konunun uzmanı müzikologların ortak görüşü, arabeskin ismiyle olmasa bile çok canlı bir şekilde devam ettiği yönünde.

Arabesk müziğin yasaklı yılları geride kalalı çok oldu. Bir zamanlar hor görülen arabesk, şimdilerin anlı şanlı rock’çılarının dahi gururla yorumladığı bir müzik türü. Elbette ki, Türkiye’nin normalleşme çabaları çerçevesinde de değerlendirilebilecek bir olgudan bahsediyoruz. Fakat bunların hangisi daha etkili? Şimdiye kadar arabesk müzik icra edenler dahil olmak üzere toplumda hemen herkes bu konudaki fikrini söyledi. Fakat müzikologların konuyla ilgili düşünceleri ve okumaları geri planda kaldı.

Müzikoloji Platformu’nun dün Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlediği panelde arabesk, bu kez uzmanlar tarafından konuşuldu. Genel yönetmenliğini müzikolog Ersin Antep’in yürüttüğü platformun 2008 yılından bu yana düzenlediği Bugün, Toplum ve Müzik başlıklı tartışmalar zincirinin on dokuzuncu etkinliği arabesk müziğe ayrıldı. “Arabesk bitti mi?” konulu etkinliğin ‘Arabesk Sonrası’ başlıklı söyleşisinde uzmanlar bir araya geldi. Galatasaray Üniversitesi’nden sosyolog Prof. Dr. Ali Ergur’un yönettiği söyleşiye müzikolog Prof. Dr. Ayhan Erol (Dokuz Eylül Üniversitesi), etnomüzikolog ve besteci Prof. Ertuğrul Bayraktar (Başkent Üniversitesi) ve Prof. Songül Karahasanoğlu (İstanbul Teknik Üniversitesi) olarak katıldı.

Toplum ve arabesk ilişkisi çerçevesinde geçen söyleşide ilk söz alan Ayhan Erol, Batı müziğinin Türkiye’ye gelişinden hareketle konuya temel bir giriş yaptı. Arabeskin ötekileştirilmesine değinen Erol, “Popüler müziklerin hepsi, ötekileştirilen pratiklere yüklenen isimlerdir. Arabesk de buna ilişkin bir şeydir. Arabesk benim için popüler müziktir” dedi.




HABER

Gencebay: ‘Akil İnsanlar’ heyetinden ayrıldım
Zaman 23 Aralık 2014

Hükümet tarafından çözüm süreci kapsamında oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti’nde yer alan sanatçı Orhan Gencebay, artık bu heyette yer almayacağını açıkladı. 

Milliyet Gazetesi’nden Ali Eyüpoğlu’na konuşan ünlü sanatçı, “Biliyorsun ‘Akil İnsanlar’dan biriydim. Başbakanımız Sayın Ahmet Davutoğlu’nun ‘Akil İnsanlar’la yaptığı toplantıya sağlık gerekçesiyle iştirak etmemiştim. Bundan böyle ülkem için elimden ne gelirse yine yapmaya hazırım, ama ‘Akil İnsan’ olarak değil.” dedi. Eyüpoğlu, “Kartalkaya sezonu açtı” başlığıyla yayımlanan yazısında şu ifadelere yer verdi: “Orhan Gencebay’la sohbetimiz kendi deyimiyle “çöken” müzik sektörü üzerineydi. Müzik dünyasındaki birçok sanatçının layıkıyla toplanmayan ve dağıtılmayan telifler yüzünden zorda olduğuna dikkat çeken Gencebay, şunları söyledi: “Sanatçısını yaşatamayan bir millet, sanatını yaşatamaz. AB üyesi 8 ülkenin telif yasalarını tercüme ettirdim. Tam 950 sayfalık bir doküman çıktı ortaya. Çok fark var aramızda. Bu farkların giderilmesi lazım. Müziğin meslek birliklerinin başkanlarıyla ilk toplantımızı yaptık, devamını da getirip bir çıkış yolunu bulmamız şart.”

Bu konuyu yazdır

  Murat Boz
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 08:20 PM - Forum: Biyografiler - Yorum Yok

biyografi.jpg


Murat Boz (d. 7 Mart 1980), Türk şarkıcı, şarkı sözü yazarı ve besteci.


Zonguldak'ın Ereğli ilçesinde doğdu, ilköğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul'a yerleşti. 1999 senesinde Bilgi Üniversitesi Caz Vokal Bölümü’nü burslu olarak kazandı ve 2003 senesinde İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü’nde eğitimine devam etti. Aynı yıllarda başta Tarkan olmak üzere, birçok sanatçıya albüm ve konserlerinde vokallik yaptı.


Sanatçı, 2006 yılında yayınladığı ilk single çalışması "Aşkı Bulamam Ben" ile çıkış yaptı. Ardından 2007 yılının başında ilk stüdyo albümü Maximum'u yayınladı. Aynı yıl Kral TV Video Müzik Ödülleri'nden, Altın Kelebek Ödülleri'nden ve İstanbul FM Altın Ödülleri'nden "En İyi Çıkış Yapan Erkek Sanatçı" dalında ödüller aldı. 2008 yılında ilk EP çalışması olan "Uçurum"'u yayınladı. Bir yıl sonra ikinci stüdyo albümü olan Şans'ı yayınladı. Albümdeki "Para Yok", "Özledim", "Her Şeyi Yak", "Sallana Sallana", "Gümbür Gümbür" ve "Buralardan Giderim" şarkılarını kliplendirdi, "İki Medeni İnsan" şarkısının klip versiyonunda Soner Sarıkabadayı ile düet yaptı. Mart 2010'da ikinci single çalışması olan "Hayat Sana Güzel"'i yayınladı.


12 Nisan 2011'de üçüncü stüdyo albümü Aşklarım Büyük Benden ile aynı adı taşıyan şarkısını klibi ile birlikte yayınladı. 9 Mayıs 2011'de ise albümünü piyasaya sürdü. Ardından albümdeki "Hayat Öpücüğü", "Geri Dönüş Olsa", "Kalamam Arkadaş", "Bulmaca" ve "Soyadımsın" şarkılarını da kliplendirdi. Bu şarkılardan "Geri Dönüş Olsa" ve "Kalamam Arkadaş" resmi listelerin zirvesine yükselmeyi başardı.Sanatçı, son olarak en çok sevilen şarkılarından oluşan ilk remix albümü olan "Dance Mix"i piyasaya sürdü.Albümün ilk klibi "Özledim" şarkısının remix versiyonuna çekilirken ikinci kliplenen şarkı "Geri Dönüş Olsa" adlı eseri oldu.


Piyano, keman ve ney çalabilen Murat Boz, müzikal kariyerinin yanı sıra çeşitli firmalarının reklam yüzüdür. 2011 yılından bu yana düzenlenen O Ses Türkiye programının dört jüri üyesinden biridir ve yarışmanın ilk sezonunun kazanan jüri üyesidir. Ödülleri arasında iki Altın Kelebek Ödülü ve iki Kral TV Video Müzik Ödülü bulunmaktadır.

Bu konuyu yazdır

  Mehmet Akif Ersoy
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 08:18 PM - Forum: Biyografiler - Yorum Yok

238.jpg
1873 yılında İstanbul'da doğdu. İlköğrenimine Fatih'te Emir Buharî mahalle mektebinde başladı. Maarif Nezareti'ne bağlı iptidaîyi ve Fatih Merkez Rüştiyesi'ni bitirdi. Bunun yanı sıra Arapça ve İslami bilgiler alanında babası tarafından yetiştirildi. Rüştiye'de 'hürriyetçi' öğretmenlerinden etkilendi. Türkçe, Arapça, Farsça, ve Fransızca bilgisiyle çevresindekilerin dikkati çekti. Mekteb-i Mülkiye'nin idadi (lise) bölümünde okurken şiirle uğraştı.

Babasının ölümü ve evlerinin yanması üzerine, mezunlarına memuriyet verilen bir yüksek okul seçmek zorunda kaldı. 1889'da girdiği Mülkiye Baytar Mektebi'ni 1893'te birincilikle bitirdi. Ziraat Nezareti emrinde yirmi yıl görev yaptı. Memuriyeti sırasında veteriner olarak dolaştığı Rumeli, Anadolu ve Arabistan'da köylülerle yakın ilişkiler kurdu. İlk şiirlerini Resimli Gazete'de yayınladı. 1906'da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907'de Çiftçilik Makinist Mektebi'nde hocalık yaptı. 1908'de Dârülfünûn Edebiyat-ı Umûmiye müderrisliğine tayin edildi.

İlk şiirlerinin yayınlanmasını izleyen on yıl boyunca hiçbir şey yayınlamadı. 1908'de II.Meşrutiyet'in ilanıyla birlikte Eşref Edip'in çıkardığı Sırat-ı Müstakim ve sonra Sebilürreşad dergilerinde sürekli yazılar ve şiirler yazmaya başladı. 1913'te Mısır'a iki aylık bir gezi yaptı. Dönüşte Medine'ye uğradı. Aynı yılın sonlarında Umur-u Baytariye müdür muaviniyken memuriyetten istifa etti. Bununla birlikte Halkalı Ziraat Mektebi'nde kitabet ve Darülfunun’da edebiyat dersleri vermeye devam etti.

Teşkilat-ı Mahsusa ve Milli Mücadele’de

İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. Ancak cemiyetin bütün emirlerine değil, sadece olumlu bulduğu emirlerine uyacağına dair and içti. Birinci Dünya Savaşı sırasında istihbat teşkilatı Teşkilât-ı Mahsusa tarafından Berlin'e gönderildi. Burada Almanlar'ın eline esir düşen Müslümanlar için kurulan kampta incelemeler yaptı. Çanakkale Savaşı'nın akışını Berlin'e ulaşan haberlerden izledi. Batı’nın gelişme düzeyi onu derinden etkiledi. Yine Teşkilât-ı Mahsusa'nın bir görevlisi olarak çöl yoluyla Necid'e ve savaşın son yılında Lübnan'a gitti. Dönüşünde yeni kurulan Dâr-ül -Hikmetül İslâmiye adlı kuruluşun başkâtipliğine getirildi. Savaş sonrasında Anadolu'da başlayan direniş hareketini desteklemek üzere Balıkesir'de etkili bir konuşma yaptı. Bunun üzerine 1920'de Dâr-ül Hikmet'deki görevinden alındı. İstanbul Hükümeti Anadolu'daki direnişçileri yasa dışı ilan edince Sebillürreşad dergisi Kastamonu'da yayınlanmaya başladı. Mehmet Akif bu vilayette Milli Mücadele hareketine katkısını hızlandıran çalışmalarını sürdürdü. Nasrullah Camii'nde verdiği hutbelerden biri Diyarbakır'da çoğaltılarak bütün ülkeye dağıtıldı. Burdur milletvekili sıfatıyla TBMM'ye girdi.

İstiklal Marşı

Meclis, İstiklal Marşı güftesi için yarışma açtı. Yarışmaya katılan 724 şiirin hiçbiri beklenilen başarıya ulaşamadı. Maarif vekilinin isteği üzerine 17 Şubat 1921 tarihinde İstiklal Marşı'nı yazdı. 12 Mart 1921'de birinci TBMM tarafından kabul edildi.

Mısır’a Gidiş

Sakarya zaferinden sonra kışları Mısır'da yaşamaya başladı. Daha sonra sürekli olarak Mısır'da yaşamaya karar verdi. 1926'dan başlayarak Camiü'l-Mısriyye'de Türk Dili ve Edebiyatı müderrisliği yaptı. Bu gönüllü sürgün hayatı sırasında siroz hastalığına yakalandı. Hava değişimi için 1935 yılında Lübnan'a, 1936 yılında Antakya'ya birer gezi yaptı. Yurdunda ölmek isteğiyle Türkiye'ye döndü. 27 Aralık 1936 tarihinde İstanbul'da vefat etti.



Dil Anlayışı

Konuşma diline yaslandığı için kolayca yazılıvermiş izlenimi veren şiirleri biçime ilişkin titiz bir tutumun örnekleridir. Hem aruzdan doğan bağların üstesinden gelmiş, hem de şiirin bütününü kapsayan bir iç musiki düzenini gözetmiştir. Dilde sadeleştirmeden yana olan tutumunu her şiirinde ortaya koymuştur. Dilin tabii yapısını bozmadan şiirimizin gelişmesini sağladı. Aruz veznini yumuşattı. Bu aynı zamanda Türkçe'nin şiir söylemedeki imkanlarının ne ölçüde geniş olduğunu göstermesi demektir. Dilin toplumsal işlevini öne çıkardı. Üslupta özgünlük ve kişiselliğe ulaştı.

ESERLERİ:

Safahat, Süleymaniye Kürsüsünde, Hakkın Sesleri, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Âsım, Gölgeler.



HAKKINDA YAZILANLAR

1.Mehmet Akif
Nurettin Topçu
Dergah Yayınları

“Büyük adam, eseriyle hayatını birleştiren adamdır. Biz onda şu vasıfları arıyoruz: Önce ömründe ayni kanaatin, ayni imanın sahibi olan adamdır. Devirlere, zaruretlere, cemiyetlere göre değişmez, muhitine uymaz; muhiti kendine uydurur, uydurmazsa çarpışır. Cemiyetten daha kuvvetlidir; cemiyeti sürükleyicidir. Bu karaktere sahip insanların, yani değer yaratıcısı olanların bir kısmı zekasıyla, bir kısmı kalbi ve hisleriyle, bir kısmı da iradesiyle başka insanlara ve cemiyete üstündür, yaratıcıdır, sahiptir veya velidir. Bu üstün insanlar arasında ise bazıları her bakımdan, hem zeka, hem duygu, hem de irade kuvveleriyle cemiyetin insanlarına üstün durumdadırlar. Böylelerine muvazeneli karakter sahipleri denir. Filhakika zeka, duygu ve irade fonksiyonlarından yalnız bir kısmında üstünlüğe sahip olanlarda, alelade olan ruh sahasına doğru açılmış bir yara halinde anormallikler, ruh ve karakter sarsıntıları göze çarpmaktadır. Ancak muvazeneli karakter sahipleri, bu sarsıntılardan korunmuş sağlam ruhlu insanlardır. Bu üç türlü fonksiyonların da ayni seviyede yüksek ve keskin oluşu, insanoğlunu hilkatin harikulade bir eseri yapabiliyor. İşte Akif yaradılışın bu lutfuna uğramıştı. Ancak onu, iradesinin ateşli tazyikiyle diğer sahalarda muvazenesizlikten koruyan pek mühim bir sebebin var olduğu da unutulmamalıdır: Bu sebep, demirden bir iradeyi ahenkdar bir ray üzerinde yürüten İslam terbiyesi ve Allah'a imanıydı.Büyük adamların başka bir vasfı da münzevi oluşlarıdır. Onlar kalabalığın içinde yalnız yaşarlar. Üçüncü bir vasıf olarak, büyük adamların devlet ve ikbal mevkilerinden uzak durduklarını görüyoruz.”



İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy



İSTİKLAL MARŞI'NIN AÇIKLAMASI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Şair, burada milletine seslenerek, ona, korkmamasını, sadece Türk milletinin daima parlayan yıldızı olan bayrağın, yurdumu­zun üstünde son ocak tütünceye kadar dalgalanacağını söylemek­tedir.


Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl!
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!

Bu kıt’ada, şâir, gayet hiddetli bir şekilde, aynı zamanda da yalvararak, bayrağa sesleniyor: ‘Ey nazlı hilâl, Hakk’a tapan, istik­lali İçin hiçbir milletin dökmediği kadar kanını dökmüş bulunan, bu “kahraman ırkıma” suratını asma, şiddetli davranma, bir kere-cik de olsa gül…’ demektedir.

Sancak : Bayrak
Celâl : Kızgınlık, öfke
Hilâl : Ay
İstiklâl : Bağımsızlık

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Şâir, kendi şahsında milletine seslendiği bu kıf ada, kendisi­nin (yani milletinin) çok büyük boyutlarda kükremiş bîr sel oldu­ğunu, tarihin hiçbir döneminde, kendisine zincir vurulamadığını, bunu düşünmenin bile çılgınlık olduğunu; çünkü dağlan yırtacak, enginlerden taşacak, önüne çekilecek her türlü bendi çiğneyerek aşacak derecede bir yapıya ve özelliğe sahip olduğunu vurguluyor.


Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet!” dediğin tek dişi kalmış canavar?

Şair, yine kendisine ve milletine sesleniyor ve diyor ki: O garbın topu, tüfeği, teknolojisi, çelik zırhları, bütün uçsuz bucak­sız gökleri varsın sarmış bulunsun. Ve batı, böyle bir güce sahip olduğu için, köpek gibi havlayıp dursun. Korkma ve sakın al­danma, o, tüm bu ihtişamına rağmen, tek dişi kalmış, ömrünün son günlerini yaşayan yaşlı bir canavardan başka bir şey değildir. Ve o, benim iman dolu savunma gücüne sahip olan milletimle başa çıkamaz.

Âfâk : Ufuklar.
Ufuk : Gözün görebildiği en uzak nokta.
Serhad : Hudut, sınır boyu, son nokta, son kale.


Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va’dettiği günler Hakk’ın…
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Şâir, milletine sesleniyor: Arkadaş, yurduma karşı yapılan bu alçakça, namussuzca, şerefsizce saldırıya karşı gövdeni siper et. Sakın ha mücadeleden vazgeçme. Hakk’ın sana vadettiği gün­ler mutlaka gelecektir. Belki yarın, belki yarından da yakın.


Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı:
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Milletine seslenmeye devam ediyor: “Bak” diyor, bu toprak­lar var ya, bu topraklar, hani her gün üzerine bastığın, sıradan bir toprak değildir. Bu topraklar altında, binlerce şehit kefensiz ola­rak yatmaktadır. Sen ki, bu şehitlerin evladı olarak, sana dünyala­rı dahi verseler, bu cennet vatanından asla vazgeçmeyeceğini de sakın unutma.

Haya : Ar, namus, şeref, utanma, edep, terbiye


Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hûda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Yine milletine sesleniyor: Vatanım, her karış toprağından şe­hit kanı fışkıran cennet gibi bir ülkedir. Allah, benim canımı, sev­diklerimi, neyim var neyim yoksa hepsini alsın razıyım. Yeter ki beni bu cennet vatanımdan ayrı düşürmesin.


Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli.
Bu ezanlar -ki şahadetleri dinin temeli-
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

Mehmet Akif Ersoy, burada Allah’a sesleniyor. Vatanımın camilerinde oku­nan ezanlar, bu milletin senin yolunda olduğunun en açık delili­dir. Ezanlar bunun şahididir. Onun İçin, senin yolunda olan bir kulun olarak, Allah’ım, tüm ruhumla ve bedenimle senden şunu diliyorum: Bu mabetlere yabancı eli değmesin.

Şühedâ : Şehitler, şehitlerin kanı.
Hûda : Allah, Tanrı.
Cüda : Ayrı.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na’şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım.

İşte o zaman, yani mabedimin göğsüne yabana eli değmediği zaman, şayet, ölmüşsem ve mezarımın başında bir taşım varsa, o taş sana şükranla, huzurla dolu olarak bin kere secde eder. Bu secde etme esnasında, Allah’ım, her yaramdan kanlı yaşlar boşa­nır. Ve yine o zaman cesedim, bir ruh gibi fışkırarak göğe çıkar ve belki de başım arşa değer.


Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklâl!


Bu son bölümde, şair artık söyleyeceğini söylemiş ve rahat­lamıştır. Bu rahatlığı, Allah’ına ve milletine olan inancından kay­naklanmaktadır. Bu rahatlıkla, gayet emin bir şekilde, bayrağa seslenmekte ve dökülen bütün kanlarının helal olduğunu Türk Bayrağını ve Türk ırkını, sonsuza kadar, köleleştirmenin mümkün olamayacağını, çünkü ezelden beri hür yaşamış bayrağın ebedi­yette de hür olmayı zaten hak etmiş olduğunu ve yine Hakk’tan başka bir ilâhı olmayan Türk milletinin de bağımsızlığının en doğal hakkı olduğunu anlatmaktadır. Bu şiir Türk edebiyatının şaheser şiirlerinin başında gelmektedir. Genel anlamıyla istiklal marşımızda yok olmak üzere olan bir milletin yeniden ayaklanmasını anlatmaktadır.





ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı"

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela...
Hani tauna da zuldür bu rezil istila...

Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa hali bize affetti o yüz...
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el,ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer;

Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi;
"O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi.

Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i...
Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab...
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

"Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran...
Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat...

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy




ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ŞİİRİNİN AÇIKLAMASI

Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kalabalık orduların yükleniyor dördü beşi,

Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.

Ne yüzsüzce bir yığınak ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"

Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp hapishanesi, yâhud kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya, insanoğlunun bütün kavimleri,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.

Cihanın yedi iklim dikiliyor karşısına da,
Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.

Kimi Hintli, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, veba mikrobunu bile utandırır bu rezil istilâ!

Ah, o yirminci yüzyıl yok mu, o soylu yaratık,
Ne kadar gözdesi varsa ise, hakkıyle alçak,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü içinde gizlediği şeyleri utanmazcasına.

Maske yırtılmasa hala bize çok güzel bir yüzdü o yüz
Medeniyyet denilen kahbe, gerçekten, yüzsüz.

Sonra lanet olasının yakıp yıkmak için kullandığı araçlar,
Öyle korkunç ki: Eder her biri bir ülkeyi harap.

Öteden yıldırımlar parçalıyor ufukları;
Beriden zelzeleler kaldırıyor derinlikleri;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce ateş,
Atılan her ateşin yaktığı yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne korkunç tipidir: Savrulur insan parçaları...

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Boşanır sırtlara, vâdilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık göğüslere,
Sürü halinde gezerken sayısız uçak.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler...
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!

Ne çelik siperler ister, ne siner düşmanından;
Alınır kale mi göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet ona,haşa, boyun eğdirebilir ki?
Çünkü o sağlam istihkam Allah'ın eseri.

Güçlü yapılmış yerler bile sarılıp indirilir
Ama, insanın azminin yolunu kesemez insan yapısı eserler

Bu göğüslerse İlahi yapının sonsuz sınırı
Allah 'o benim en güzel eserim,onu çiğnetme'dedi

Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmeyecek.

Şehitlerin gövdesinden oluşmuş bir baksana dağlar taşlar
O, namazdaki rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar...

Vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir bayrak uğruna, ey Rabbim, ne askerler şehit oluyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten atalarımız inerek öpse o temiz alnı değer.

Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor İslam'ı...
Bedr'in arslan gibi askerleri ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek mezarı kimler kazsın?
"Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın.

O tarih kitabı altüst ettiğin çağlara da yetmez.
Seni ancak sonsuzluklar kapsayabilir.

'Bu, taşındır' diyerek Kabe'yi diksem başına
Ruhumun İlahi ilhamını duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da örtü diye,
Kanayan kabrine sersem bütün yıldızlarıyla;

Mor bulutlarla açık türbene bir tavan çatsam,
Yedi kandilli Ülker Yıldızı'nı uzatsam oradan;

Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece ay ışığını getirsem yanına,

Türbenin bekçisi gibi gibi tâ güneşin doğuşuna dek bekletsem;
Gündüzün avizeni güneşin taze ışıklarıyla silme doldursam

Tüllenen gurubu, akşamları sarsam yarana...
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.

Sen ki, son Haçlı Ordusu'nun hamlesini kırarak,
Doğunun en sevgili sultânı Salâhaddin'i,

Kılıç Arslan gibi büyüklüğüne hayran ettin...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran etmek üzreyken,

O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, cisimlerde dolaşır ruhun ve adın

Sen ki, bütün yüzyıllara gömülsen taşacaksın... Yazık!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu savaş...

Ey şehit oğlu şehit, isteme benden mezar,
Sana kucağını açmış duruyor Peygamber

Mehmet Akif Ersoy




HABER

Mehmet Akif'in Kur'an meali yayınlandı
dunyabulteni.net

Mehmet Akif Ersoy'un yakılan Kur'an mealinin üçte birlik bölümü yıllar sonra ortaya çıktı ve yayımlandı.

Mehmet Akif Ersoy'un, yakılan Kur'an-ı Kerim meali yayınlandı. Meal için bugün İstanbul'da Topkapı'da bulunan Yenikapı Mevlevihanesi'nde tanıtım töreni yapılıyor. Meal Mahya yayınları tarafından yaynlanıyor.

Bilindiği üzere 1925 yılının Şubat ayında TBMM'de İslami kültürün temel kaynaklarının Türkçeye kazandırılması konusu gündeme gelmişti. Eskişehir mebusu Abdullah Azmi Efendi'nin öncülüğünde elli mebusun verdiği önergenin kabul edilmesinden sonra Kuran'ı Kerim ve Ahâdis-i Şerife Türkçe Tercüme ve Tefsir Heyet-i Mütehassısası için Diyanet İşleri Riyasetine tahsisat ayrıldı.

Dönemin Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi ve Diyanet İşleri Reisliği Hey'et-i Müşavere azası Ahmet Hamdi Akseki'nin ısrarlarıyla Mehmet Akif'e TBMM tarafından Kuran mealini yazma görevi verilir. Yapılan anlaşma gereğince Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsir yazacak Akif'in hazırlayacağı meal ile birlikte bir arada basılacaktı. Çok iyi Arapça bilen, Türkçeyi güzel kullanan Mehmet Akif'in uzun zaman çalışarak meydana getirdiği Kuran meali Akif'in Mısır'da sürgün olarak yaşamak durumunda kaldığı yıllarda hazırlanmıştır.

"TAMAMLANMAYAN" YEPYENİ MÜKEMMELLİK

Akif, 1926 yılında hazırlamaya başladığı meali üç yıl müsvedde, dört yıl temize çekip düzeltmeler yaparak yedi yılda "tamamlamıştır". Eşref Edip 1932'de Mısır'a gittiğinde Mehmet Akif'in Kuran mealini baştanbaşa okuduğunu ve çalışmanın son derece ahenkli olduğunu anlatır Mehmed Akif kitabında ve şöyle der: "Bir şiir gibi senelerce üzerinde işlenmiş, hiçbir tarafında, hiçbir noktasında hiçbir pürüz kalmamış. Su gibi akıyor, bir çağlayan gibi gönülleri heyecana veriyor."

Oysa dostlarının gözünde tamam olan meal Akif nazarında henüz son şeklini almamıştır. Onun meal konusunda ne kadar titiz davrandığını Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi İsmail Hakkı Şengüler'e yazdığı bir mektupta şu şekilde anlatır: "Akif Kuran tercümesinde son derece titiz davranıyordu. Birkaç ayetin tercümesini yapıp son şeklini verdikten sonra alır bana getirirdi.

Son şekli birlikte gözden geçirirdik. Bazan ufak tefek değişiklikler yapmış olurduk. Tercüme edilen Allah'ın kelâmı olduğu için kendisini büyük bir sorumluluk altında hissederdi. Birlikte gözden geçirdiğimiz kısımlar üzerinde vicdan rahatlığına ulaştığı anlaşılırdı.(...)

Ben, son şeklini verdiğimiz kısımların artık bittiğini kabul ederdim. Ancak bir müddet sonra bir de bakardım ki falan satırdaki filân kelimeyi atıp yerine başka bir kelime koymuş. Ve bu yeni kelime sayesinde ayetin Türkçe anlamına yepyeni bir mükemmellik kazandırılmış. (...)

Kuran'ı baştan sona bu surette tercüme edip bitirdi. Ve peyderpey birlikte gözden geçirmiş olduk."

Akif'in Türkiye'deki Türkçe ibadet tartışmalarından ve uygulamalarından dolayı meali oldukça yavaş hazırladığı söylenir. Oysa mesele sadece bu olayla ilgili değildir. Çünkü, Akif Türkçe ibadet tartışmalarının henüz başlamadığı 1928'lerde tercümeyi teslim etme konusunda tereddütler yaşamıştır. Türkçe ibadet denemeleri ise 1932'de başlamış daha sonra bu uygulamadan vazgeçilmiştir. Elbette Türkçe ibadet tartışmaları onun tereddütlerini arttırmıştır.

Fakat o buna rağmen mealini tamamlamaktan vazgeçmemiş daha ziyade mealinin mükemmel olmasını istemiştir. Kendisini tatmin etmeyen bir tercümenin başkasını tatmin etmeyeceğinin farkında olarak şunları ifade etmiştir: "Kur'an dinlemek âlâ. Kur'an okumak iyi, lakin Kur'an tercümesini yazma yok mu, işte o müşkil, daha doğrusu müdhiş bir sa'y. Bakalım Allah tevfikını lütuf buyuracak mı?"

Akif'in hazırladığı mealin Diyanet İşleri Reisliği, reis muavini Ahmed Hamdi Akseki tarafından resmi bir yazı ile istendiği biliniyor. Akif ise meali göndermez ve Diyanet İşlerine şu cevabı yazar: "Aramızdaki mukaveleye göre, Hamdi Efendi'nin yazmakta olduğu tefsir de sona erince, her ikisinin de bir arada basılmasıdır. Tefsir henüz bitmemiştir. O zamana kadar mealin üzerinde bir daha durmak istiyorum. Mukavele mucibince bana avans olarak verilen meblağın ödenmesi icabediyorsa onu da muayyen taksitlerle ödemeye hazırım."

VASİYET VE SONRASI

Akif, 1936 yılında ağır hasta olarak Türkiye'ye dönerken hazırladığı meali kendisinin ahlak ve faziletine güvendiği Yozgatlı müderris Mehmed İhsan Efendi'ye bırakarak " Dönebilirsem, üzerinde yeniden çalışır, neşrederiz; dönemezsem, yakarsın" vasiyeti ile teslim eder.

Akif'in Türkiye'de vefatından sonra Yozgatlı Mehmed İhsan Efendi, Akif'in hazırladığı meali yakamamış, üstelik kendi el yazısı ile ikinci bir nüshasını da çıkarmıştır. Akif'in vefatından sonra Türkiye hükümeti tercümeyi elde edebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bunların bütün serencamı M. Ertuğrul Düzdağ'ın Mehmed Âkif Mısır Hayatı ve Kur'ân Meâli kitabında anlatılmaktadır.

Mehmed İhsan Efendi 15 Temmuz 1961 yılına kadar meali kimseye vermez. Soranlara da "yaktım" cevabını verir. Buna karşın hemen herkes "Belki sözü yerini bulsun diye Akif'in bıraktığı evrakı yakmış; fakat daha önce, bir nüsha istinsah ederek saklamıştır" ümidini taşıyordu. Mehmed İhsan Efendi hem orijinal nüshayı saklamış hem de inci gibi rik'a yazısıyla Akif'in tercümesini bir başka deftere geçirmiştir.

Vefatından önce oğlu Ekmeleddin İhsanaoğlu'nu yanına çağırır. Ölürse çalışma masasının sağ üst gözünde bulunan iki tomar defteri yakmasını vasiyet eder. Mehmed İhsan Efendi'in vefatından sonra Mustafa Sabri Efendi'nin oğlu İbrahim Sabri Bey defterlerin derhal yakılmasını ister. Ona göre, eğer bu defterler yakılmazsa Türkiye'de Türkçe Kuran diye ilan edilecek ibadetlerde okunacak ve Mehmet Akif'in korktuğu durum gerçekleşecekti.

Nüshaların yakılma sürecinde İbrahim Sabri Bey'in asabi tutumu yanında Türkiye'de 27 Mayıs 1960 sonrasında Türkçe ibadetin tekrar uygulanmak istenmesinin de payının olduğu söylenir. Ciltli iki nüsha İsmail Hakkı Şengüler'in Abbasiye'de bulunan evinin geniş balkonunda yakılır.

Ekmeleddin İhsanoğlu, Osman Saraç( Emin Saraç'ın ağabeyi), Ali İhsan Okur'la birlikte dört yakma olayının dört şahidinden biri olan İsmail Hakkı Şengüler 1992 yılında mealin yakıldığını açıkladı. Bu yıla kadar Akif'in mealinin bir yerlerde muhafaza edildiğine dair ümit devam etmişti. Şengüler, yukarıda kısaca aktardığımız olayı tafsilatlı bir biçimde 1990-1992 yılları arasında yayınladığı on ciltlik Mehmed Âkif Külliyatının son cildinde yapmıştı. Yakma olayının şahitlerinden Ali İhsan Okur ise bir süre önce "Yanan metindeki hat, İhsan Efendi'nin hattına benziyordu" diyerek mesele hakkında başka ihtimalleri gündeme getirmişti.

Mahya Yayınlarından çıkacak mealin nüshası ise Ezher üniversitesi mezunu Mustafa Runyun'dan geliyor. Latin harfleri ile daktiloda yazılmış olan bu metin mealin üçte birlik kısmından oluşuyor. Görülen o ki mealin başka kişilerde de bir/kaç nüshasının veya aslının bulunabileceği ihtimali dikkate alınmamıştı. Buna rağmen tamamlanan mealin kalan kısımların akıbetin ne olduğu konusu şimdilik bilinmezliğini koruyacak gibi.

Öyle sanıyorum ki bütün bunların hikayesi yayınlanacak olan mealin başında yer alacak bir yazıda ayrıntılı olarak yer alacaktır. Beyazıt'ta düzenlenen Türkiye Kitap ve Kültür Fuarı' nda Mahya yayınevi yetkililerinden biri ile ayak üstü yaptığım konuşmada söz konusu mealin Hayreddin Karaman, M. Ertuğrul Düzdağ ve Dücane Cündioğlu tarafından incelendiği aktarıldı.

Ramazan ayının sonuna doğru basılacak olan meal "tamamlanmış" metin olmasa da bundan sonraki Akif araştırmaları bakımından yeni yorumlara kapı açması bakımından dikkate değer katkılar sunacaktır.

Tarihi/siyasi değeri olan bu "eksik" meali okuduktan sonra, Kur'an şairi olduğu her fırsatta dile getirilen Mehmet Akif'in Kur'an la münasebetinin başka boyutlarını da düşünmek durumunda kalacağız.


sondevir yazısı

Yılın Kültür Olayı: Akif’in Kur’an Meali’nin Bulunması







HABER

Akif'in çocukluğunun geçtiği evi otopark yaptılar
Mehmet Güler
Zaman 2 Ocak 2013

Vefat etmesinin ardından 76 yıl geçen Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale’deki evinden eser yok. Evin, çevre için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle yıkıldığını söyleyen Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tuncer, aslına uygun bina yapmayı planladıklarını aktarıyor.

İstiklâl Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy, dünyaya gözlerini İstanbul Fatih’te açsa da nüfus cüzdanında doğum yeri Çanakkale’nin Bayramiç ilçesi yazıyor. 76 yıl önce vefat eden milli şairin Türkiye’ye en büyük armağanı İstiklâl Marşı. Ersoy’dan geriye kalan birçok hatıradan biri de Bayramiç’te çocukluk yıllarının geçtiği evdi. Ancak milli şairin evi artık yok.

Kendi ismini taşıyan sokaktaki ev yıkılarak, arsasına otopark yapılmış. Bayramiç Belediye Başkanı İsmail Sakin Tuncer, evin 17 yıl önce çevre için tehlike oluşturduğu gerekçesiyle belediye tarafından yıkıldığını söylüyor. Tuncer, “Mehmet Akif Ersoy, 4 yaşından 12 yaşına kadar ilçemizde yaşamış. Babası, tarihî Taşköprü Camii’nde imamlık yapmış. Doğum yeri de Bayramiç olarak görünüyor. Burada yaşadığı da, ev de tescillendi. Bu ev 1996 senesinde belediye tarafından, tehlike arz ediyor diye izinsiz olarak yıkılmış maalesef.” diyor.
Evin bulunduğu yer kentsel sit alanı içinde olmasına rağmen kaçak olarak yıkıldığını belirten Başkan Tuncer, binayı aslına uygun biçimde yeniden inşa edip müze olarak kullanmak istediklerini ifade ediyor. Mülk sahipleriyle belediye arasındaki davanın devam ettiğini aktaran Tuncer, davanın sonuçlanmasının ardından arsayı kamulaştırıp çalışmalara başlayacaklarını anlatıyor. Akif’in yaşadığı evin Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından da kentsel sit alanı olarak tescil edildiği bilgisini veren Tuncer, “Çanakkale Valiliği’ne müracaat ettim. Buradaki Mehmet Akif evi yıkılmış ama elimizde 20 adet fotoğrafı var, çeşitli cephelerden çekilmiş. Bunu Mehmet Akif’in yaşadığı ev olarak yeniden yapmak ve müze haline dönüştürmek istiyoruz diye meclisten de karar aldık.” diyor. Bu süreçte mülk sahiplerinin kendilerinden bedelinin üç katı para istediğini kaydeden Tuncer, “İstimlak etmek için dava açtık. Gerekli çizimler yapılacak, bina yok çünkü meydanda. Çizimleri, Anıtlar Yüksek Kurulu’na onaylatacağız. Kabulünden sonra ihaleye çıkıp buraya Mehmet Akif Müzesi yapacağız.” diye konuşuyor.

Koruma altında olan ev kaçak şekilde yıkılsa da Ersoy’un anıları halen ilçede yaşıyor. İlçe halkının anlattığına göre babası Taşköprü Camii’nde namaz kıldırırken çoğu zaman Mehmet Akif, cami önündeki köprünün kenarında oturarak onun dışarıya çıkmasını beklemiş. Millî şairin ilçelerinde yaşamasından gurur duyan halk, evin yıkılmasına izin veren yetkililere sitem ediyor. Bu saygısızlığın, evin yeniden inşa edilip müzeye çevrilerek giderilmesini istiyorlar.



YORUM

'Mehmed Akif’in şiirindeki özellikler'
Mehmed Niyazi
Zaman 21 Ocak 2013

Edebiyatımızın sosyal muhtevayı Namık Kemal’le kazanmaya başladığı belirtilmektedir.

Namık Kemal’in eserlerine dikkat edersek, bunlardaki sosyal muhtevanın vatan ve onun korunmasında lüzumlu olan kahramanlıkla sınırlı kaldığını görürüz. Tevfik Fikret de sosyal muhtevaya tamamen bigane değildi; fakat onda bir çeşniden öteye gitmemiştir. Sosyal meselelerimizi edebiyatımızın asıl konusu yapan şüphesiz Mehmed Akif’tir.

Babası Balkanlar’dan gelmiş bir alimdi; buralar uzun zamandan beri yakılıp yıkılmaktaydı; evde anlatılanlar körpe dimağında yer ediyor, onu vatan ve millet konularında hassas duruma getiriyordu. Çocukluk yılları da eskilerin “93 Harbi” dedikleri Osmanlı-Rus savaşının dramlarıyla geçti. Zaten birbirini takip eden harpler ülkeyi harabeye çevirmişti. Bir de bu son savaşın getirdikleri felaketi katmerleştiriyordu. Nereye baksa aç, sefil, hasta, çaresiz görüyor, Allah ona öyle bir yürek nasip etmişti ki “bana ne” diyemiyordu.

Çeşitli memurluklarda hizmet veren Mehmed Akif’in en etkili görevi, ilk mecliste Burdur milletvekili olarak bulunduğu dönemiydi. Milletimizin kaderini değiştirebilecek bir konuda hiçbir zaman bulunmadı. Bunun için “Aczimin giryesidir bence bütün asarım” mısraıyla kendisini ifade etmektedir. “Millet-i merhume” dediği halkımızı harekete geçirmek için onun biricik silahı kalemi, sanatı idi. O, “Sanat sanat içindir” tezinden, sanatın gayesinin bizatihi kendisi olduğunu anlamazdı, aslında anlardı da anlamsız bulurdu. “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim / İnan ki her ne demişsem görüp de söylemişim” diyerek yazdıklarını kuvvetlendirip vicdanları harekete geçirmek istiyordu. Şiiriyle toplumun derdine çare bulmanın, yani sosyal faydanın peşindeydi. Onun şiiri “Rezail-i içtimaiyyemizi” göstermek esasına dayanıyordu. Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Kocakarı İle Ömer, Mahalle Kahvesi, Köse İmam bu cümleden sayılabilecek şiirlerinden bazılarıdır.

Akif samimi bir insandı; şiirinin, nesrinin, hitabetinin etkisi de buradan gelmektedir. Elbette ki şiiri ve nesri çok güçlüdür; ama unutmamak gerekir ki, başka güçlü kalem erbabları da vardır; yalnız Akif kadar etkili bir sanatkar fani dünyamızdan pek az gelip geçmiştir. Ülkemizde doğan çocuklara verilen adların başında “Mehmed Akif”in gelmesi etkisinin açık delilidir.

Sözün bir başkasına etkisi sınırlıdır; genellikle “güzel söz” deyip geçilir. Fakat ortaya konan bir hayatsa, etkisi başka olur. Bunun için doğru bilinenin yaşanması lazımdır. Akif sadece yazdıklarıyla değil, hayatıyla da şairdir.

Yaşadığı dönemde ceddin yüreğini, ruhunu taşımak milletin selameti için yeterli değildi; Batılı’nın ilmini almamız da gerekiyordu. Fakat o sıradaki Osmanlı aydınları yarım yamalak Fransız materyalizmini tanımışlardı. Din hakkındaki görüşlerini açıkça ifade etmeseler de Batı’nın etkisiyle dinin terakkiye engel olduğuna inanmaktaydılar. Daha önce de Ziya Paşa aynı dertten muzdaripti; “İslâm imiş devlete pâ-bend-i terakkî/ Evvel yoğ idi işbu rivâyet yeni çıktı./ Milliyeti nisyân ederek her işimizde/ Efkâr-ı Frenk’e tebaiyyet yeni çıktı.” Akif, “Al ilmini, irfanını” diyerek feryad ederken hayatlarını benimsemezsek, galiplerin ilmini, irfanını alamayız diyorlardı. Dünyamızı cehenneme çeviren matematik, fizik, kimya gibi bilimlerdi. Bunların yaşantıyla ne ilgileri vardı?

Ona göre edebiyatın kökü “edep”ten gelmekteydi. Nitekim edepsizliğin başladığı yerde edebiyatın bittiğine inanırdı. Dolayısıyla edebiyat kökünün özelliklerini mutlaka taşımalıydı.

Edebiyatın milliyeti ve vatanı olduğuna da inanırdı. Bunun için hiçbir ülkenin edebiyatını milletimize mal etmek istemezdi. Fakat bu başka milletlerin edebiyatından faydalanmamak anlamına gelmezdi. Hatta o, her şeyde olduğu gibi edebiyatta da Doğuluların Batılılardan geri kaldığını sık sık vurgular, ileri edebiyatlardan faydalanmamız gerektiğini belirtirdi.

Kanaatince edebiyatta dil de çok önemliydi; bunun için Safahat’inde halkın kendisi konuşmaktadır.

Mehmed Akif hayatını milletine vakfetmiş, onun nabzı olmuş bir şairdir. Şiiri de çökmekte olan bir toplumun, elden kayıp gitmekte olan bir vatanın ağıtıdır.


HABER

Mehmet Akif’in Kur’an meali için sempozyum
Zaman 4 Şubat 2013

Geçtiğimiz yıl bir kısmı bulunan ve Mahya Yayınları tarafından kitaplaştırılan Mehmet Akif Ersoy'a ait Kur’an-ı Kerim meali için 6-7 Nisan'da bir sempozyum düzenleniyor.

Açılış konuşmasını Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın yapacağı etkinlik Başakşehir'deki Çınar Kongre Merkezi ve Zeytinburnu'ndaki Yenikapı Mevlevihanesi olmak üzere iki mekanda gerçekleştirilecek. Prof. Dr. Suat Yıldırım'ın yapacağı kapanış konuşmasıyla sona erecek programı Başakşehir Belediyesi düzenliyor.



HABER

İstiklal Marşı'nın kabulünün 92. yılı
12 Mart 2013

İstiklal Marşı'nın kabulünün 92. yılı dolayısıyla Birinci Meclis'te anma programı düzenlendi.

Ankara Devlet Tiyatrosu (ADT) tarafından İstiklal Marşı'nın kabulünün 92. yıl dönümü ve Mehmet Akif Ersoy'u anma programı çerçevesinde gerçekleştirilen etkinlikte, ADT Sanatçısı Cahit Çağıran'ın yazdığı ve yönettiği oyun sahnelendi.

ADT sanatçılarının yer aldığı oyunda, İstiklal Marşı'nın hangi şartlar altında yazıldığı ve Kurtuluş Savaşı yılları anlatıldı.




YORUM

'Çanakkale Şehitlerine’nin yazılması'
Mehmed Niyazi
Zaman 25 Mart 2013

1916’nın başlarında Teşkilat-ı Mahsusa, Hicaz Emiri Şerif Hüseyin Paşa ve oğullarının İngilizlerle dirsek temasında bulunduklarını haber alır.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın başkanı Eşref Bey Müslümanların isyanını silahla değil, nasihatle bastırmanın yolunu seçer. Bunlara sözünün geçeceğini tahmin ettiği bir heyet oluşturmak ister. Teklifini, Şeyh Şerif Salih El Tunusi ve Başbakanlık Müsteşarı Mümtaz Bey kabul eder. “Hani milletin İslam idi? Kavmiyet ne!/ Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine/ “Arnavutluk” ne demek var mı şeriatte yeri?/ Küfür olur, başka değil, kavmini sürmek ileri” mısralarının sahibi Mehmed Akif’in de bu heyette yer almasının çok faydalı olacağına Eşref Bey inanır. İsteğini belirtince Mehmed Akif yürekten evet der. Aralarında Zenci Musa’nın da bulunduğu yirmi beş kaptan Necid çöllerinde onların muhafızlığını yapacaktı. Sultan Reşat’ın Şerif Hüseyin’e gönderdiği hediyeleri alıp Medine’ye gelirler. Birkaç gün sonra, yatsı vakti sıralarında tarihi Uhud’un güneyinde Al-i Ureyt denen Boğaz’dan silah sesleri yükselir. Bu silah seslerinin, iki yüz adım kadar uzaktaki şeriflerin karargahında herhangi bir harekata sebep olmaması Teşkilat-ı Mahsusa’nın Başkanı’nı süphelendirir. Her ihtimale karşı Eşref Bey emrindeki kaptanlara “Hazır ol” emrini verir. Medine Muhafızı Basri Paşa, Eşref Bey’in maiyetindekilerle, Şerif’in kuvvetleri arasında çatışma çıktığını zanneder. Eşref Bey’in emrindekilerin henüz silaha davranmadığını, fakat hazır vaziyette beklediklerini görünce hemen ricada bulunur; “Aman ne olur bir olaya sebebiyet vermeyiniz.” Eşref Bey onu odasına davet eder; “Merak buyurmayınız Paşam; bu silah sesleri benim için muamma değildir. Bunları kimlerin, neden yaptıklarını biliyorum. Bizim tarafımızdan hiçbir mukabele olmayacaktır; çünkü bu silah seslerinin sahipleri hiçbir zaman meydana çıkmayacaklardır.”

Hazırlanmış muhafızların arasında Mehmed Akif’i görünce Eşref Bey şaşırır; ünlü şair mavzerini eline almış, fişekliğini beline takmıştı. “Hayrola Üstad! Telaşlanmayınız. Emin olunuz ki bu blöftür. Biz gerekeni yaparız. Siz rahatsız olmayınız. “Akif gayet sakin olarak şu cevabı verir: “Eşref Beyciğim, ben değil zat-ı aliniz telaşlandınız. Siz mücadeleye mecbur kalınız, ben burada oturayım. Öyle şey olur mu? Anca beraber, kanca beraber. Rica ederim, beni arkadaşlığın hiçbir vazifesinden uzak bırakmayınız.” Çöllerde yol almaya başlarlar. Şeyh Şerif Salih el Tunusi kalp hastasıydı. Mümtaz Bey, bir kum fırtınasında hastalanmış, sağ gözünü açamıyordu. Bir tek Mehmed Akif çöl iklimine adeta meydan okuyordu. Eşref Bey’in emireri, iki metre on santim boyundaki Zenci Musa ile ok atıyor; onunla güreşiyordu. Bu arada “Safahat”ın unutulmaz bölümü olan “Necid Çölleri”nin ruhi hazırlığını yapıyordu.

Teyme köyüne geldiler; burada bir su kuyusu vardı. Mümtaz Bey’in bir gözü haraptı; Şeyh Şerif Salih el Tunusi ihtiyardı; buradan öteye gidecek takati yoktu; Eşref Bey günlerden beri merkezden kopuk olduğu için tedirgindi; yanına Reşid el-Huteymi’yi alarak yola devam etti; arkadaşlarını El-Muazzam istasyonunda bekleyecekti. Durumu oradan Medine’deki Fahrettin Paşa’ya bildiren Eşref Bey sedire uzandı. Biraz sonra İzzet Efendi kapıya vurdu; “Beyefendi, lütfen hemen geliniz. İstanbul’dan Harbiye Nezareti’nden bekliyorlar.” Eşref Bey reseptörün başına geçti; karşısında Enver Paşa vardı; Çanakkale Savaşı’nı anlatarak zaferi müjdeledi. Eşref Bey aylardan beri M. Akif’in merakını biliyordu. Her fırsatta; “Eşref Bey, bu müttefikler boğazı aşabilir mi?” diye soruyor, aynı endişeyi Eşref Bey de duyuyordu; fakat Akif’e moral vermek için; “Geçemezler üstadım” diyordu. Akif de onu doğrulardı; “İstanbul’un fethi, bir İlahi tebşirin neticesi idi. İstanbul Türk’ün kalacaktır.”

Bu haberden yarım saat önce Reşit el-Huteymi, Akif’leri almaya gitmiş, Eşref Bey sevincini gökteki yıldızlarla paylaşmak zorunda kalmıştı. Nihayet kafile öğleye doğru ufukta görünür. Eşref Bey, Akif’i kucaklar; müjdeyi verir: “Üstad… Aziz Üstad. Hayatımın en büyük müjdesini vereyim, bana bu saadeti bahşeden Cenab-ı Hakk’a nasıl şükredeceğimi bilmiyorum. Çanakkale’de zaferi kazandık.” Akif bir süre sükut kesilir, donup kalmıştır. Eşref Bey inandırmak ihtiyacını duyarak; “Müjdeyi bizzat Enver Paşa’dan aldım.” der. Akif, dostunun boynuna sarılır, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. El Muazzam istasyonu bayram yerine dönmüştü. Akif, o müjdeli günde yazmaya başladığı abidevi eserini şu mısralarla bitirecekti: “Ey şehidoğlu şehit, isteme benden makber/ Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”


Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 12 Mart 1921’de kabul edilen İstiklâl Marşı’nın 93. yıldönümü, dün çeşitli etkinliklerle kutlandı.

Basın İlan Kurumu ve İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nin birlikte düzenlediği program, Mehmet Akif’in hem öğrencilik hem de hocalık yaptığı Baytar Mektebi’nde, bugünkü adıyla İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi’nde gerçekleşti. Programda konuşan Basın İlan Kurumu Genel Müdürü Mehmet Atalay, İstiklal Marşı’nın milletin kahramanlığını, bağımsızlık tutkusunu, vatan sevgisini en veciz biçimde ortaya koyduğunu ve Milli Mücadele’nin en çetin dönemlerinde halka büyük cesaret ve moral aşıladığını belirtti. Programda, Mehmet Akif Ersoy konulu kompozisyon yarışmasının sonuçları açıklandı ve birinci Huriye Eroğlu ve ikinci Büşra Celali’ye ödülleri takdim edildi. Program, Mehmet Akif ile ilgili eşyaların sergilendiği Bağcılar Belediyesi Taceddin Dergâhı Müzesi ziyaretle sona erdi. Bir diğer etkinlik ise İstiklal Marşı’nın yazıldığı Ankara Hamamönü’ndeki Taceddin Dergahı’nda düzenlendi. Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) tarafından ‘İstiklâl Marşı’nı Yazıldığı Yerde Okumak, İstiklâl Marşı ve Mehmet Akif Günü’ başlığıyla gerçekleştirilen programda İstiklal Marşı öğrenciler tarafından okundu. Mehmet Akif Ersoy ve şehitler için Kur’an-ı Kerim okunmasının ardından Ersoy’un evi ziyaret edildi.

Bu konuyu yazdır

  Ubuntu Hakkında
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 07:59 PM - Forum: Ubuntu Linux - Yorum Yok

Ubuntu, Debian kökenli, kurulum ve kullanım kolaylığı ve düzenli sürüm yükseltmeleriyle öne çıkan bir Linux dağıtımıdır. Canonical Ltd.‘nin (Mark Shuttleworth’e ait) sponsorluğunda geliştirilmektedir. Ubuntu’nun hedefi son kullanıcıların ulaşabileceği kolay, hızlı, ücretsiz, güçlü bir işletim sistemi oluşturmaktır. Ubuntu, Zulu dilinde; “Ben, sen sen olduğun için, benim” demektir, aynı zamanda “başkalarına karşı merhametli, şefkatli, iyiliksever” olmak gibi insani değerlerin temel alındığı bir dünya görüşüdür. İnsanlık için Linux (Linux For Human Beings) sloganını kullanan Ubuntu, Debian‘dan farklı olarak her 6 ayda bir yeni sürüm; her sürüm için de 18 ay destek sunmaktadır. Ayrıca 3 yıl Masaüstü ve 5 yıl Sunucu sistem desteği sunan ve belli sürelerde bir çıkarılan Uzun Süreli Destek (Long Term Support, LTS) sürümleri de mevcuttur. 8.04 (Hardy Heron) sürümü, Ubuntu’nun 6.06’dan sonra ikinci LTS sürümüdür.

Ubuntu projesinin amacı, her düzey kullanıcının rahat bir biçimde kullanabileceği, tamamen açık kaynaklı ve kararlı bir işletim sistemi oluşturmaktır. Bu bağlamda GNU/Linux hakkında hiç tecrübesi olmayan kişilerin başlaması için ideal bir seçimdir. Özellikleri itibarıyla acemi, tecrübeli ve uzman kitleye de hitap etmektedir.


Tarihçe ve Geliştirme Aşaması
Debian temel alınarak yola çıkılan ilk Ubuntu sürümü 20 Kasım 2004 tarihinde yayımlandı. O zamandan beri her altı ayda bir yeni sürüm yayımlanmaktadır; bu da onu en güncel GNOME (nom diye okunur) arayüzü kullanan dağıtım yapmaktadır. MEPIS, Xandros, Linspire, Progeny ve Libranet gibi diğer Debian tabanlı işletim sistemlerinin aksine Ubuntu, Debian’ın felsefesine sadık kalmış ve özgür bir yazılım olarak yoluna devam etmiştir.

Ubuntu logosu ilk sürümden beri aynıdır. Elde çizilmiş ve şimdi ubuntu-title adlı bir yazıtipi olan bu logo Andy Fitzsimon tarafından yapılmıştır. Logosundaki işlenen temada insanlar arasındaki eşitliğe ve kardeşliğe dikkat çekmektedir.

Ubuntu paketlerinin çoğunluğu Debian projesinin kararsız bölümünden derlenir. Ubuntu ve tüm resmi türevleri .deb paketleri ve APTtabanlı paket yöneticilerini kullanır.

Ubuntu projesi, paketlerle ilgili bazı konularda Debian ile ortak çalışmaktadır. Ubuntu’ya yüklenen paketler Debian’ın kararlılık seviyesi için bir deneme ortamı yaratmaktadır. Öte yandan Ubuntu ve Debian çok sayıda kişi tarafından yeterince beraber çalışmamakla suçlanmaktadır; zira Ubuntu .deb’leri ve Debian .deb’leri birbiriyle uyumlu değildir. Her ne kadar çok sayıda Debian geliştiricisi aynı zamanda Ubuntu’nun gelişimine yardım ediyor olsa da Debian‘ın kurucusu Ian Murdock Ubuntu’nun ayrı bir proje olduğunu ve Debian ile yeterince ortak noktaya sahip olmadığını belirtmiştir.


Özellikleri

Kurulum

Kurulumu oldukça kolay olan Ubuntu; kurulum kolaylığında Windows Vista, SuSE, Mandriva ve Fedora Core gibi kolay kurulum ile ün yapmış işletim sistemlerini arkasında bırakmıştır. Kurulum için CD versiyonunda önce işletim sisteminin canlı cd olarak açılması gerekir,DVD versiyonunda text mod ile kuruluma başlanabilir. Bundan sonra kurulum sadece “install” simgesine tıklayıp birkaç ileri düğmesine basmaktan ibarettir. Kurulum sırasında işletim sistemi üzerinde istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz, ancak değişiklikler yeni kurduğunuz sisteme aktarılmamaktadır.


Kullanım

Kullanışlılık üzerine odaklanılmış bir dağıtım olan Ubuntu’da çok sayıda değişik kullanım özelliği bulunmaktadır.

Diğer Linux dağıtımlarının aksine, Ubuntu’da su(super user) komutu yerine sudo kullanılır. Ancak bir terminal komutu ile bu durum diğer dağıtımlardaki gibi ayarlanabilir.
Çok sayıda açık kaynaklı yazılım ile birlikte gelmektedir; OpenOffice.Org, Mozilla Firefox, Pidgin ve Gimp gibi.
Yüklü olan diğer işletim sistemlerinden bazı kullanıcı özellikleri içe aktarılabilmektedir; sık kullanılanlar ve duvar kağıdı gibi.

Paketler

Debian’ın APT (Advanced Package Tool) paket sistemini kullanan Ubuntu, kaynak listenizi (sources list) de genişletmeniz halinde 25.000 den fazla paketi internetten indirip kurmaya hazırdır. APT programının görsel arayüzü olan Synaptic paket yöneticisi ile Ubuntudepolarından istediğiniz paketi arayıp kurabilirsiniz. İstediğiniz bir paketi seçtiğiniz zaman onun çalışması için gerekli tüm diğer paketleri/bağımlılıkları kendiliğinden seçilip yüklenecektir.


Sürümler
Ubuntu, altı ayda bir sürüm çıkartmaktadır. Sürüm numarası çıktığı yıl ve ayı işaret eder. Örnek olarak Ubuntu 4.10, 2004 yılının 10’uncu ayında sunulmuştu.
Sürüm Numarası

Sürüm Adı

Çıkış Tarihi

4.10

Warty Warthog: Siğilli Domuz

20 Ekim 2004

5.04

Hoary Hedgehog: Saygıdeğer Kirpi

8 Nisan 2005

5.10

Breezy Badger: Umursamaz Porsuk

13 Ekim 2005

6.06

Dapper Drake: Zarif Suna

1 Haziran 2006

6.10

Edgy Eft: Huysuz Semender

26 Eylül 2006

7.04

Feisty Fawn: Atılgan Karaca

19 Nisan 2007

7.10

Gutsy Gibbon: Yürekli Jibon

18 Ekim 2007

8.04

Hardy Heron: Cüretkar Balıkçıl

24 Nisan 2008

8.10

Intrepid Ibex: Yılmaz Dağ Keçisi

30 Ekim 2008

9.04

Jaunty Jackalope: Neşeli Antilop Tavşanı

23 Nisan 2009

9.10

Karmic Koala: Karma Keseli Ayı

29 Ekim 2009

10.04

Lucid Lynx: Berrak Vaşak

29 Nisan 2010

10.10

Maverick Meerkat: Asi Mirket

10 Ekim 2010

11.04

Natty Narwhal: Zarif Denizgergedanı

28 Nisan 2011

11.10

Oneiric Ocelot: Cüce Leopar

13 Ekim 2011

12.04

Precise Pangolin: Hassas Pangolin

26 Nisan 2012

12.10

Quantal Quetzal: Tutarlı Quetzal

18 Ekim 2012

13.04

Raring Ringtail: Can Atan Halkalı Kuyruk

24 Nisan 2013

13.10

Saucy Salamander: Şımarık Salamander

17 Eylül 2013

14.04

Trusty Tahr: Güvenilir Keçi

17 Nisan 2014

14.10

Utopic Unicorn: Ütopik Tekboynuz

*16 Ekim 2014

Bu konuyu yazdır

  Bilgisayar Nedir? Bilgisayarın Türleri Nelerdir?
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 07:55 PM - Forum: Bilgisayar Makaleleri - Yorum Yok

Bu temel bilgisayar eğitimi, farklı bilgisayar tiplerine odaklanıyor. Bilgisayarlar çok büyük ya da çok küçük olabilir. Süper-bilgisayar denen son derece karmaşık hesaplamalar yapan binlerce işlemcinin birbirine bağlandığı çok büyük bilgisayarlar vardır. Bazı bilgisayarlar da arabalara, TVlere, stereo sistemlere, hesap makinelerine ve ev aletlerinin içine gömülmüştür.

Her bilgisayar tasarımı belli görevleri ve fonksiyonları yerine getirmek için yapılmıştır. Masaüstü ya da kişisel bilgisayarlar aynı anda tek bir kişi tarafından kullanılmak üzere yapılır. Bu makalede şu bilgisayar türlerinden söz edeceğiz: masaüstü, dizüstü, avuçiçi, tablet.

Masaüstü Bilgisayarlar:

Masaüstü bilgisayarlar (adından da anlaşıldığı gibi) masa veya sıra üzerinde kullanılmak için tasarlanmıştır. Diğer bilgisayar türlerinden genellikle daha hızlı ve daha büyük olurlar. Masaüstü bilgisayarlar farklı bileşenlerden oluşur. Sistem ünitesi, bilgisayar sisteminizdeki ana ya da temel bileşendir. Dikdörtgensel şekli vardır ve masanın üstünde veya altında durabilir. Diğer bileşenler içinde klavye, fare, hoparlör ve monitör vardır.

Dizüstü Bilgisayar:

Dizüstü bilgisayarlar genellikle hafif ağırlıklı, taşınabilir, ince LCD ekranlı PClerdir. Eminim bunlardan birçok görmüşsünüzdür, hatta bir tane siz kullanıyor da olabilirsiniz. Bazen de notebook bilgisayar denir çünkü defter ve kalem yerine kullanılabilirler. Dizüstü bilgisayarlar bataryayla da çalışabilirler, böylece ihtiyacınız olan heryere götürebilirsiniz. Masaüstü bilgisayarlardan farklı olarak, dizüstü bilgisayarlar tek parçadır. Dizüstü bir kitap gibi açılıp kapanır. Böylece gittiğiniz her yere götürebilir ve bilgisayar kullanmayı istediğiniz yerde öğrenebilirsiniz.

Avuçiçi Bilgisayarlar:

Avuçiçi bilgisayarlar, aynı zamanda PDA da denir (Personal Digital Asistant ' Kişisel Dijital Asistan), Blackberry'ninkiler gibi bataryalı bilgisayarlardır. Avuçiçi bilgisayarlar masaüstü veya dizüstü bilgisayarlar kadar hızlı değillerdir, randevu yapmak, adres ve telefon numaralarının listesini tutmak, oyun oynamak için elverişlidirler.

Bazı avuçiçi bilgisayarlar daha gelişmiş özelliklere sahiptir, telefon araması yapmak veya internete bağlanmak gibi. Klavye yerine, avuçiçi bilgisayarlar ya da PDA'lar, parmağınız ya da özel bir kalemle kullanabileceğiniz dokunmatik ekranlara sahiptirler.

Tablet Bilgisayarlar

Tablet bilgisayarların ne olduğunu biliyor musunuz' Tablet kişisel bilgisayarlar, dizüstü ve avuçiçi bilgisayarların özelliklerini birleştiren taşınabilir bilgisayarlardır. Dizüstü bilgisayarlar gibi tablet bilgisayarlar da çok güçlü ve hızlıdır, ve tablet gibi bir ekrana sahiptirler. Avuçiçi bilgisayarlar gibi tabletler notlar almanıza, tablet kalemiyle doğrudan ekran üzerine çizim yapmanıza izin verir. Tabletlerin el yazınızı daktilo metnine dönüştürebildiğini biliyor muydunuz' Bazı tablet bilgisayarların dönüp katlanan ve bilgisayarın altındaki klavyeyi ortaya çıkaran ekranları da vardır.

Bu konuyu yazdır

  SMF Forum Kurma - {Resimli Anlatım}
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 07:46 PM - Forum: SMF - Yorum Yok

Öncelikle SMF forumumuzu indiriyoruz
Buraya Tıklıyarak İndirebilirsiniz
indirme adresi budur. Bu yazının yazılma tarihi itibari ile en son sürüm SMF 1.1 RC2 dir. Ben bu sürümün kurulumunu
anlatacağım. Çük büyük ihtimalle diğer sürümlerin kurulumu da buna benzeyecektir.
SMF 1.1 RC2 indirme adresi:Buraya Tıklıyarak Git 
TP Programı olarak WS_FTP kullanacağım, bu yüzden FTP Programı ile ilgili resimler bu programdan alıntı olacaktır.


Öncelikle forumumuzu upload ediyoruz....

smf12hz.jpg



[b]Programımız öncelikle dizinleri açacaktır
[/b]

[b]smf29ux.jpg
[/b]



[b][b]Daha sonra upload'a başlayacaktır
[/b]
[/b]



[b][b]Upload yaklaşık olarak yarım saat sürecektir. (bu, bağlantı hızınıza göre değişebilir) toplam upload edilecek miktar 7.78 MB'tır.
[/b]
[/b]




[b][b][b]Şu anda uploadımız yapılırken bizde farklı bir işle uğraşalım. Öncelikle forumun Türkçe Dil Paketini çekelim...[/b][/b][/b]
[b][b][b]Buraya Tıklıyarak Gidin[/b][/b][/b]


[b][b]Bu paket 253 KB boyutundadır.
[/b]
[/b]





Bu paketi de sitemize upload ediyoruz.



Zaten dizin yapısı hazır olduğundan otomatik olarak siz uzak (remote) kısmına taşıdığınızda kendisi doğru yere upload olacaktır.


[b][b][b]Evet, artık uploadımız bittiğine göre, karşımızda böyle bir ekran olacak
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b]smf43uh.jpg
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b]Şu anda forumu yüklemeye hazırız...
[/b]
[/b]
[/b]


[b][b][b][b]Öncelikle forumuzun yükleme scriptine giriyoruz
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b]http://www.xn--siteadnz-ykbb.com/smfyi_k...nstall.php
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b]olarak giriş yapıyoruz ve karşımıza böyle bir ekran çıkıyo
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b]smf51af.jpg
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b]Bu ekranda sisteme FTP bilgilerimizi gireceğiz. Herşey Türkçe olduğundan çok detaylı anlatmayacağım ama yine de seçeneklerin üzerinden bir kez geçeyim.
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



Sunucu: FTP sunucumuz (eğer Lycos Tripod kullanıyorsanız FTP sunucunuz ftp.members.lycos.co.uk 'dir.)



Kullanıcı Adı ve Şifre: FTP'ye giriş yapabilmek için gerekli kullanıcı adı ver şifre (bunları daha önce belirlemiş olmanız lazım, çünkü bu kullanıcı adı ve şifre ile hostumuza girdik ve dosyaları upload ettik. Bu da aynı şifre olacak)



Kurulum Dizini: evet, arkadaşlar, burası biraz sorunlu bir bölümdür. Öncelikle burasını elimden geldiğince detaylı olarak açıklayacağım. Açıklaması 2. sayfada ve resimli olacak, eğer kurulumda sorun çıkıyorsa LÜTFEN 2. Sayfayı okuyun.



Bu basamak ne içindir? Bu basamak kurulum için bazı gerekli dosyaları yazılabilir yapmak için gereklidir (yani CHMOD ayarı yapmak içindir)


[b][b][b][b][b]Bilgilerimizi giriyoruz, BAĞLAN tuşuna basıyoruz ve karşımıza böyle bir ekran çıkıyor.
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b][b]smf64nl.jpg
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b][b]urada bilgilerimizi dolduruyoruz.
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



Forum ismi: Forumuzun ismi (örn: turkceforum )



Forum Adresi: otomatik tanınacaktır.



Gzip çıktısı: Forumumuzu hızlandırmak için sayfa çıktılarını gzip ile sıkıştıracaktır. Gözle görülür hızlanma yaratır, Ama bunun için işaret kutusunun altındaki "tıkla" yazan yere basarsanız, sunucunun GZIP desteği olup olmadığını kontrol edecektir forum yazılımımız. (eğer Lycos Tripod kullanıyorsanız, GZIP desteği vardır)



Veritabanı Oturumu: Bu seçeneği seçtiğimiz zaman forumumuz daha güvenli olacaktır. Seçili bırakıyoruz.



şimdi MySQL ayarlarına bakalım:



Sunucu Adresi: MySQL sunucumuzun adresi (Lycos Tripod kullanıyorsanız, localhost)



Kullanıcı Adı: Database için kullanıcı adı (Lycos Tripod için kullanıcıadı şeklindedir)



Parola: DB için gerekli parola (Lycos Tripod kullanıyorsanız, boş bırakın)



Veritabanı Adı: Database ismi (Lycos Tripod kullanıyorsanız, kullanıcıadı_uk_db şeklindedir)



Tablo Öneki: aynen kalmasında hiç bir sakınca yoktur (eğer daha önce aynı database'ye bir SMF forum kurmamışsanız tabii, yoksa değiştirin)



En sonunda sağ alt köşede bulunan İLERLE tuşuna basıyoruz...


[b][b][b][b][b][b]Karşımıza böyle bir ekran gelecektir.
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



[b][b][b][b][b][b]smf71sn.jpg
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]
[/b]



Burada forum için admin (yönetici) hesabı yaratacağız. Bütün alanları dolduruyoruz. ve sonunda MySQL şifremizi (Lycos Tripod kullanıyorsanız, boş geçebilirsiniz) yazarak sağ alt köşede olan BİTİR tuşuna basıyoruz.


Daha sonra karşımıza böyle bir ekran gelecektir.


smf85yy.jpg



Bu ekranda "install.php dosyasını silmek için buraya tıklayınız"'ı seçiyoruz. Bunu forumumuzun güvenliği için yapmak zorundayız.



Daha sonra forumuza girmek için "yeni yüklenen forumunuzu" linkine tıklıyoruz.


[b]Veeee karşımıza forumumuz...
[/b]



[b]smf99kk.jpg
[/b]





[b][b][b][b]#Sabit Alınırsa Sevinirim[/b][/b][/b][/b]

Bu konuyu yazdır

  Tahta kıliç efsanesi
Yazar: #Ninjass - 06-26-2015, 04:08 PM - Forum: Efsaneler ve Destanlar - Yorum Yok

II. Sultan Mehmet’in saldırı üzerine saldırı tazelediği Türk toplarının cehennemi bir ateşle surlarını dövdüğü kuşatma günlerinden bir gün Tanrı bir meleğini Agapios adındaki bir keşişe gönderir. Melek getirdiği tahta kılıcı Agapios’a verir ve bunu Bizans imparatoru Konstantinos Paleologos’a vermesini söyler. Bu kılıç sayesinde Türkler şehri alamayacaklardır.Keşiş Agapios kendisine verilen ilahi görevi yerine getirmek üzere hemen Bizans sarayına gider ve imparatorun huzuruna çıkarak;“Yüce Tanrımız bu kılıcı size gönderdi efendimiz. Bu kılıcı alın ve onunla düşmanınız Türkleri yok edin!”Konstantinos Paleologos kılıcı alır ama tahtadan yapılmış olduğunu görünce müthiş öfkelenerek keşişe bağırır:“Benim elimde şanlı Davud’un her savuruşta dört mızrak boyu uzayan olağanüstü kılıcı var. Bu tahta kılıç ne işime yarar ki!”Saraydan kovulan ve kalbi kırılan keşiş o üzüntü ve kızgınlıkla doğruca genç Türk padişahının huzuruna çıkar hikâyesini anlatarak tahta kılıcı ona sunar. Genç padişah kutsal armağanı büyük bir sevinçle kabul eder. Kısa bir süre sonra Bizans düşer genç Türk padişahı böylece “Fatih” olur


##Mobilden konu aciyorum :D

Bu konuyu yazdır


Online Shopping App
Online Shopping - E-Commerce Platform
Online Shopping - E-Commerce Platform
Feinunze Schmuck Jewelery Online Shopping